11 Ocak 2010 Pazartesi

SHP Genel Başkanı Hüseyin Ergün’ün, 09 Ocak 2010 günü Parti Meclisi’nde Yaptığı Konuşma

Sayın medya mensupları,
Sayın Konuklar,
Sevgili Parti Meclisi Üyesi Arkadaşlarım,
Bir Azeri halk sözü var: Bir gecem yoktur ki eski derdimle yatam, diyor. Türkiye’nin de eski derdiyle yattığı bir günü yok.
Burada anlatılmak istenen hayatın yeni sorunlar üretmesi değil. Burada kastedilen, olağan olmayan sorunlar. Türkiye şimdi böyle bir durumda.
Bir rejim bunalımı yaşıyoruz. Çünkü hükümet yönetemiyor. Muhalefet güven vermiyor. Sorunlar çözülmüyor.
Bir buçuk yıl önce %47 oy ile Meclis’te koltukların %62’sini elde eden AKP hükümet oldu, ama iktidar olamadı.  2006’dan beri hükümet felç. Hiçbir konuda bir sonuç alamadı. İşte türban konusu; işte anayasa değişikliği, işte alevi açılımı, işte Kürt açılımı, İşte Avrupa Birliği tam üyelik müzakereleri,…
Kaç defa söyledik: İktidar Kürt Sorununun çözümünde adım atmak istiyorsa; hak ve özgürlük kısıtlamalarını kaldırmakla işe başlasın. Kürt Açılımı diyor: seçilmiş belediye başkanlarını ellerine kelepçe vurarak gözaltına alıyor…  Bu mu Kürt Açılımı?
Dünkü gazetelerde,  bazı konularda hükümetin atak yapacağı haberi vardı:
  • Referandumu kolaylaştırarak anayasa değişikliğine gitmek,
  • Parti kapatmayı zorlaştırmak,
  • Yüksek Askeri Şura Kararlarını yargı denetimine açmak,
  • Memurlara toplu sözleşme ve grev hakkı tanımak,
  • 100 Türkiye milletvekili ile her görüşün Mecliste temsiline yol açmak..
AKP iktidarı, 7 yılı bitirdi; sekizinci yılından yiyor. Yukarıdaki vaadlerin hepsi, 2002 yılı seçim bildirgesinde var.
Keşke, 7 yılda yapamadıklarını, şimdi  yapsalar ve biz de alkışlasak.. Ama yapamayacaklar.
Örneğin, memurlara toplu sözleşme ve grev hakkı zaten yasal. Türkiye’nin imzaladığı uluslar arası anlaşmalarda bu var. Anayasa’da uluslar arası anlaşmalar iç hukuktan üstündür yazıyor. Ama uygulanmıyor. Ne yapılıyor, hakkını isteyen işçilerin üzerine polis copla, biber gazıyla saldırıyor.
Bırakın onları, Yargıtay’ın eksik 34 üyesini tamamlayamıyor.
Ülkenin orasında burasında halk arasında çatışmalar çıkıyor; bunun çoğu da hükümetin kamu güçlerini zorbalık ve baskı aracı olarak kullanmasından doğuyor.
Hükmet halkın oyuna sahip çıkamıyor. Anayasa ile belirlenmiş yetkilerini kullanamıyor. İktidar muktedir değil. Muktedir olsaydı, Türkiye’yi İstikrarsızlaştırma Planındaki imzanın –yaygın deyişle ıslak imzanın- gerçekliği konusunda hata yapan, gemiden tehditler yağdıran Genel Kurmay Başkanı’nı görevden alırdı. Seçim Bildirgesindeki, hükümet programındaki işleri yapardı…
Başbakan, Genel Kurmay Başkanı ile ziyaret/iade-i ziyaretlerde icazet almaya çalışıyor.. Şimdi sormak gerekiyor: Sayın Başbakan, gazetelerde yeralan girişimleri, sayın Genel Kurmay Başkanı’na sordunuz mu?  Oradan icazet aldınız mı? Bütün millet biliyor ki, oradan icazet almadığınız hiçbir şeyi yapamıyorsunuz: 
Öte yandan, Muhalefet güven vermiyor: tek yapabildiği, iktidarla ağız dalaşı.. Demokratik açılımlara set çekiyor; fail-i meçhullerden, darbe hazırlıklarından yargılananlara kol kanat geriyor. Onun için de seçmenin ne aklını ne de gönlünü kazanabiliyor. Bir de kalkmış seçim istiyor. Düşünmüyor ki,  bu gidişle barajın altına düşecek.
Sırası gelmişken; bu seçim kanunu ve bu siyasi partiler kanunu ile, bu meclis gibi, seçilecek meclisin de demokratik meşruiyeti olmayacaktır.   
100 Türkiye Milletvekilliği, seçim sistemindeki adaletsizliğe çözüm değildir.
  • Seçmen iradesini çarpıtan sistem son bulmalıdır. Oy değerlendirmelerinde ve hazine yardımında baraj kaldırılmalıdır.
  • 2002 seçimlerinde oyların %45’i meclise yansımamıştır.  Başkasının oyu ile seçilenler, Meclis koltuklarını işgal etmiştir. Halen de bir kısım Meclis koltuğu, seçim kanunundaki çarpıklıktan doğan işgal altındadır.  İşgale yol açan seçim barajı kaldırılmalıdır.
  • Milletvekilleri, Genel Başkanların kapıkulu olmaktan çıkarılmalıdır. Demokratik bir ön seçim yasalaştırılmalıdır.
Evet: 1. İktidar yönetemiyor; muktedir değil. 2. Muhalefet güven vermiyor; çözümcü değil, polemikçi. 3. Sonuç olarak, Türkiye sorunlarını çözemiyor.  Bu rejim bunalımıdır.
Tam bu sırada, Çağdaş Solda Büyük Buluşma’nın gerçekleşme yoluna girmiş olması, “bulunur kurtaracak bahtı kara maderini”   dizesini anımsatıyor.

Çağdaş Solda Büyük Buluşma çalışmaları kapsamında, önceki gün,
*Nasıl Bir Türkiye İstiyoruz Grubu,
*10 Aralık Hareketi,
 *Yenisol ve
*SHP olarak
bir araya geldik. On ay önce başlayan bir süreci, önümüzdeki bir ay içinde sonuçlandıracağız. Böylelikle, Türkiye’de:
  • Yelpazenin solundaki boşluk dolacak.
  • Türkiye, gerçekten sivil, gerçekten demokrat, gerçekten barışçı, gerçekten özgürlükçü, gerçekten eşitlikçi ve gerçekten kalkınmacı bir siyasal seçeneğe kavuşacak.
  • Rejim bunalımının aşılması da böylece başlayacak.
Hepinizi sevgilerimle selamlıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder