31 Ocak 2010 Pazar

Yeni Sol Beyoğlu Toplantısı

Tarih: 1 Şubat 2010 Pazartesi
Saat: 19.30
Toplantı yeri: Yeni Sol Lokali, Süslü Saksı Sokak No.13 Kat:2 Beyoğlu

Bu toplantıda ön gündem şöyle önerilmektedir:
  • Önceki toplantı kararları gerçekleşme durumu
  • Bilgilendirme:  Yeni sol sekretarya toplantısı
  • "Programatik Bildirge" üzerine görüş ve değerlendirmeler
  • Toplantı öncesinde ve sırasında önerilecek diğer gündem maddeleri
  • Gelecek toplantının gündeminin tespiti

Kitlesel Yeni Bir Sol Parti İçin Kadıköy Buluşması











































Adaletin, emeğin, umudun ve değişimin partisi olmak için, erkek egemen muhafazakâr milliyetçilikle mücadele etmek, neoliberal ideolojiye dur demek, darbecilere karşı barışı ve demokrasiyi radikal biçimde savunmak için, 'Türklerin Kürtlerle, erkeklerin kadınlarla, Sünnilerin Alevilerle, büyüklerin küçüklerle, yaşlıların gençlerle eşit olduklarını kabul eden bir toplum için hep birlikte yeni bir sol parti kurmaya davet ediyoruz…

Prof. Erol Katırcıoğlu (Akademisyen / Yeni Sol)
Bahattin Günel (10 Aralık Hareketi)
Hayri Güngördü (SHP MYK Üyesi)
ve
salondaki tüm izleyicilerin katılımıyla...

Tarih: 31 Ocak 2010 Pazar
Saat: 13.00-16.00
Yer: Aktaş Düğün Salonu (Fatih Sok. 2/26 Tepe Nautilus Karşısı / Acıbadem)

30 Ocak 2010 Cumartesi

Yeni Sol Üsküdar Toplantısı

Gündem: Yeni Sol Programatik Bildirge üzerine görüş ve değerlendirmeler

Tarih: 30 Ocak 2010 Cumartesi
Saat: 13.00
Toplantı Yeri: Kuzguncuk Mülkiyeliler Birliği
(Çarşı Caddesi No:10 Kuzguncuk 34674 Üsküdar/İstanbul)

27 Ocak 2010 Çarşamba

Yeni Sol İstanbul Buluşmaları

BEŞİKTAŞ

Tarih: 27 ocak 2010 Çarşamba

Saat: 19.30
Toplantı Yeri: Yeni Sol Lokali, Süslü Saksı Sokak, No. 13, Kat: 2, Beyoğlu


BEYOĞLU


Yer: 25 Ocak 2010 Pazartesi

Saat: 19:30
Toplantı yeri: Yeni Sol Lokali, Süslü Saksı Sokak, No. 13, Kat: 2, Beyoğlu


BAKIRKÖY - BAHÇELİEVLER


Yeni Sol, Bakırköy ve Bahçelievler 2. Buluşmasını 24 ocak pazar günü gerçekleştiriyor. Nasıl bir sol, nasıl bir parti ve programatik metin konularının tartışılacağı toplantının katılımcıları:

Yeni Sol Merkezî Temas Heyetinden: Umur Coşkun
SHP MYK Üyesi: Nilgün Özşahin

Tarih: 24 Ocak 2010 Pazar
Saat: 15:00
Yer: Mimarlar Odası Bakırköy Temsilciliği Toplantı Salonu
(İstanbul Caddesi Şinasi Gürünlü Sokak No. 21 Bakırköy)

İstanbul Caddesi'nde eski adliye binasının sırasında Yeni Mahalle Doğum Hastanesi’ne doğru giderken Tansaş’tan sonraki sağdaki ilk sokak. Sokağın sonunda solda ahşap üç katlı bina Mimarlar Odası Bakırköy Temsilciliği



ATAŞEHİR

Eşitlikçi ve özgürlükçü bir sol merkez yaratmak amacıyla yaptığımız çalışmalar Ataşehir'de de hızla devam ediyor. İkinci toplantımızı kahvaltı ve ardından sohbet şeklinde yapıyoruz. Tüm Ataşehirli dostlarımızı da kahvaltımıza davet ediyoruz. 


Tarih: 24 Ocak 2010 Pazar
Saat: 10.00
Yer: Emekli Öğretmenler Derneği Lokali
(Kasr Ali Cad. Aydın Sokak Servet İşhanı No:14 Kat:3 İçerenköy)


KAĞITHANE - EYÜP 3. TOPLANTISI

Kağıthane ve Eyüp ilçeleri Yeni Sol çalışmalarına katılmak isteyen tüm arkadaşlarımızı toplantımıza bekliyoruz...

Tarih : 21 Ocak 2010  Perşembe
Saat : 19:30
Toplantı yeri:  SHP İstanbul İl Merkezi
(Şişli Camisi karşısında Adliyenin sırasında, Giriş sokağın içine girince sağda ilk kapı, 5. kat)


BEŞİKTAŞ

Beşiktaş Yeni Sol çalışmalarına katılmak isteyen tüm arkadaşlarımızı bekliyoruz...

Tarih : 
20 Ocak 2010 Çarşamba
Saat : 19:30
Toplantı yeri:  Yeni Sol Lokali, Süslü Saksı Sokak No. 13 Kat:2, Beyoğlu


19 Ocak 2010 Salı

Hrant Dink Katledileli Üç Yıl Oldu ve Onu Öldürtenler Hâlâ Elini Kolunu Sallayarak Dolaşıyor





Ayak işlerini gördürdükleri üç-beş adamı mahkemenin önüne attılar. Görevlilerinin doğru dürüst soruşturulmasını önlemek için devlet valisiyle, komutanıyla, siyasetçisiyle, yargıcı ve savcısıyla seferber oldu. Attıkları manşetlerle cinayete zemin hazırlayanlar, pişman olacakları yerde pişkin pişkin görevlerini sürdürdü. Cinayete yol açan veya göz yumanlar, katilleri yetiştiren, onlara resmi görevler verenler, katili bayrağın önüne koyup kahramanlık görüntüleri çeken ve dağıtanlar... Hepsi korundu, kollandı ve hepsi hala devlet görevlisi. Hrant için adaleti çok gören devlet onlara yeni rütbeler, terfiler bile verebilir.
Bütün bunlara bakarak soralım: HRANT'IN KATILI KIMDIR?
Ve cevap verelim: Hrant'i kolektif bir "resmi" irade oldurdu. Bu iradenin sahipleri gaddar, korkak ve hilebazdır. Ortaya çıkamaz, kendilerini gösteremezler. Derin devletin dehlizlerinde ele geçirilen "Kafes" planını hatırlayın. Hrant'in katledilmesinden "operasyon" diye söz edildiğini hatırlayın.
Onlar bizi de, Hrant'in arkadaşlarını, sevenlerini, adalet arayanları da kendi karanlıklarına çekmeye çalışıyorlar. Mahkemelerin tozlu dosyaları arasında tıknefes olalım, duruşmalara gidip gelmekten usanalım, adalet aramaktan umudu keselim istiyorlar. Kesmeyeceğiz. Kesemeyiz.
Çünkü Hrant Dink cinayetinin arkasındaki "devlet eli" tereddüde yer vermeyecek şekilde yargı önüne çıkarılmadıkça, katillere yardım eden, göz yuman, raporları hasıraltı eden, katile kahraman muamelesi yapan polis amirlerinden, jandarma komutanlarından, valilerden, soruşturmaları engelleyen yargı üyelerinden hesap sorulmadıkça, hiçbirimizin geleceğinin güvence altında olmadığını biliyoruz.
Hrant bize her seyden once onurlu bir kardeşlik ideali bıraktı. Onurlu ve güvenli bir kardeşlik icin, Hrant için adalet için, 19 Ocak'ta onun öldürüldüğü yerde buluşacağız. Adaletin, kardeşliğin hüküm sürdüğü, onurlu bir hayat istiyorsanız bizimle olun.

19 OCAK'TA

HRANT İÇİN ADALET İÇİN
14.30 AGOS gazetesi önü

18 Ocak 2010 Pazartesi

Ahmet İnsel İle Yeni Sol Üzerine

Yeni Sol Parti girişimi Merkezi Temas Heyeti üyesi ve Galatasaray Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet İnsel ile yeni sol üzerine röportajı Turnusol Haber'den Cihan Erdal gerçekleştirdi.

Yeni bir sol arayışı sadece Türkiye'ye özgü değil...


- 4 Temmuz’dan bu yana yeni, kitlesel bir sol parti kurma çalışmaları devam ediyor. Bu partiyi diğer sol partilerden ayıran, yeni ve kitlesel kılacak olan nedir?

- Partinin yeni ve kitlesel olup olmayacağını zaman gösterecek. Yeni ve kitlesel olmasını sağlayacak koşullar nelerdir diye bakacak olursak, birincisi, bugüne kadar sol partiler ya sadece reformist, düzen içi ve toplumsal dönüşümü büyük ölçüde erteleyen, çeşitli gerekçelerle düzenin kurallarını benimseyen, içselleştiren hareketler olmuşlardır. Buna karşılık sosyalist sol ise daha çok kendi söyleminin radikalliğinin sarhoşluğuna kedini kaptırdı ve bu radikal söylem, kendisinin siyasal alanda etkin biçimde var olmasını engelledi. Bir ideali dile getirirken o idealin bütünüyle var olabileceğini düşündü. Bu birazda siyasal alandan kaçmaktı. Daha çok dünyevîleşmiş bir dini hareketin mutlaklılığını taşımaktı.

Bu eğilimlerin ötesinde, ilkelerini açık biçimde ortaya koymuş fakat bunları ulaşılmaz ilkeler olarak tasarlamamış, bu ilkeler ışığında siyasal ve toplumsal hareketin tarzını belirleyecek ve toplumu klasik sosyalist bakıştan biraz farklı algılayabilecek bir sol hareket tasarlıyoruz. Bu anlamda toplumu tahayyül tarzını sadece sınıf mücadelelerine indirgeyen, bireyleşmeyi dikkate almayan, esas olarak toplumun sadece bir iktisadi çıkar çatışması alanı olduğunu kabul eden ve insanları bu iktisadi çıkar çatışmaları pozisyonuna indirgeyen bir klasik sol-sosyalist analizin aşılması gerektiğine de inanıyoruz. Çünkü insanlar sadece iktisadi yaratıklar değiller, sadece sınıf belirlemelerinin uzantısında yer alan robotlar değiller. Elbette sınıf belirlemeleri de var, iktisadi çıkar çatışmaları da var fakat insanlar bunları da içinde barındıran, ancak çok daha karmaşık ve potansiyelleri çok daha büyük bir canlı dünyası. Sol bu insanların zengin tahayyül dünyalarını çeşitli cepheleriyle yeniden keşfetmek zorunda.

Bir de üçüncü bir sorun var. Tabii ki 19. yüzyılın ortalarında tasarlanan bir dizi değerlendirme, tespit edilen bir dizi gözlem, bunlardan hareketle oluşan bir takım önerilerin bir buçuk yüzyıl sonra artık bir kısmının geçerliliğini yitirmiş olması da normal. Zannediyorum yeni bir sol arayış girişimi Türkiye'ye özgü değil, aslında bir çok ülkede bir buçuk yüzyıldan sonra sol-sosyalist düşüncenin bir bilançosunun çıkartılması ve burada yeni dünyanın yeni koşullarına uygun bir analiz ve buna bağlı bir anlam anahtarı üretilmesi de söz konusu.

- Radikal İki'de yazdığınız bir yazıda, yeni sol partinin "demogojik yanı ağır basan son derece radikal söylemlerin durmadan tekrarlanmasıyla vücut bulanların partisi olmamalıdır" diyordunuz?

- Durmadan tekrarlanan sloganlar biraz dünyevî bir din algısı yaratır. İnsanların o sloganları duymakla huzur bulması bir siyasi davranıştan ziyade bir psikolojik rahatlama yöntemidir. Solun sloganlarla rahatlamak yerine gerçekleştirdiği başarılarla övünmek ve o başarılara güvenme ihtiyacı var. Ne kadar yüksek sesle bağırırsanız o kadar özgüveniniz düşük demektir. Ne kadar çok sloganlara kendinizi hapsederseniz aslında güçsüzlüğünüzü ve kendi özgüven eksikliğinizi örtmeye çalışıyorsunuzdur. Bunu mezarlıktan geçerken ıslık çalmak olarak da tâbir edebiliriz.

Solda 80 sonrasında büyük bir özgüven eksikliği var. Ama sadece Türkiye'de değil. Latin Amerika solu kısmen bunun biraz dışında. Her ne kadar dünyadaki tüm sol Sovyetler Birliği'ni kâbe olarak kabul etmemiş olsa da Sovyetler'in çöküşü çok büyük bir dönemin, deneyimin, çok büyük iddialarla başlamış bir devrimin iflâsı anlamına geldi. Bu kolay hazmedilir, kolay unutulur, iz bırakmaz bir şok değil. Üzerinden sadece 20 yıl kadar geçti. 20 yıl dünya tarihinde hiç bir şey değil. 82 anayasası ve 80 darbesi Sovyetler'in çöküşünden daha eski. Dolayısıyla Sovyetler'in çöküşü dünyadaki solda çok ciddi bir boşluk bıraktı. Anti-Sovyetik olan, Sovyetler'in devrime ihanet ettiğine inanan sol dahil olmak üzere çok ciddi bir boşluk yarattı.

İkincisi dünyada solun devrim özleminin ve değişim dinamiğinin taşıyıcısı olan bir aktör vardı, işçi sınıfı. 19. yüzyıl ortasında bakıldığında bu işçi sınıfı gerçekten de üretimin bilgisine sahip, esas olarak zanaatkâr kökenli, dolayısıyla ‘üreten biziz yöneten biz olacağız’ fikrini içselleştirmiş, haklı olarak içselleştirme imkanı olan bir sınıftı. 20. yüzyılda kapitalizmin dönüşü işçi sınıfının elinden bu bilgiyi aldı. O meşhur mavi ve beyaz yakalılar ayrımı geldi. Bilgi beyaz yakalıların tarafında kaldı. Dolayısıyla işçi sınıfı bu toplumun üretim bilgisine vâkıf ve gelecek toplumun yönetimine aday bir sınıf olma iddiasını kaybetti. Çünkü bu toplumun bilgisine vâkıf değil. Artık makinanın bir uzantısı haline dönüştü. Makina kendisinin uzantısı değil, o makinanın uzantısı haline dönüştü. Dolayısıyla büyük ölçüde 20. yüzyıl sonuna geldiğimizde sol asli ve siyasi aktörünü kaybetti. Belki ritüel icabı işçi sınıfı, proleterya vs. laflarını edebiliyoruz, edenler var ama görüyoruz ki bu kesim artık değişimin önderi olacak sosyal konumda değil. Bu, solun tahayyül dünyasında çok ciddi ikinci bir boşluk. Yani o büyük bolşevik devrimi çok büyük bir fiyaskoyla sonuçlandı. Diğer devrimlerde öyle. Kalkıp da 20-30 sene önce Enver Hocacı olanlar bile bugün herhalde Enver Hoca’nın yaptıklarını imanla savunacak durumda değillerdir. 1917 devriminden itibaren tüm devrimler buna dahildir. Castro da buna dahil. Küba devrimi bir ölçüde biraz daha ayrıdır, çok katı bir totalitarizm gibi olmadı ama Küba devrimi başarılı oldu mu derseniz, ayakta kalmak dışında başarısı çok sınırlı. Eğitim ve sağlık hizmetleri güzel ancak onun dışında ayakta kalmanın ötesinde yapılması gereken devrimi devam ettirmek değil insanları daha mutlu ve özgür kılmaktır. Bu açıdan Küba devriminin çok başarılı olduğunu da söyleyemem. Devrim fikri bir diktatörlükle birlikte anılmaktan kurtulamadı. Bu tabii ki çok büyük bir hayal kırıklığı. Dile getirilmese bile solun bilinçaltını çok derinden etkileyen bir hayal kırıklığı. Bugün özgüven kaybı dediğimiz zaman bu sadece Türkiye solunda değil tüm dünya solunda var olan bir kayıp. Bu yapılanların bilinçaltında bilançosu henüz çıkartılmadı. Daha nerede yanlış yapıldığıyla ve niçin yapıldığıyla hesaplaşılamadı.

- Geleneksel soldan kendini ayırt etmek, sosyalizmin tarihiyle hesaplaşmak bağlamında bir ÖDP deneyimi yaşandı. Neden başarılı olamadı?

- Daha erkendi. ÖDP'deki başarısızlığı ben doğal buluyorum. Bir şeyi değiştirmeye karar verdiğimiz zaman, düğmeye basar basmaz olacak gibi bir aceleciliğimiz var. İnsanlık tarihinin değişim dinamiklerine baktığımız zaman herhalde 15 yıl insanlık tarihinde nokta gibi görünür. 1789 devriminden neredeyse yüz yıl sonra Fransa'da hâlâ monarşi mi cumhuriyet mi tartışması yapılmaya devam ediyordu. 1875'te 1 oy farkla mecliste cumhuriyet oylandı. Sovyet devrimine baktığımızda en uzun yaşayan sosyalist deneyim 1917'den 1991'e kadar. Bu çok uzun bir süre değil, mesela yüz yıl değil. Tüm bunlara baktığımızda Sovyet devriminin çökmesi 1991, ÖDP'nin hayata başlaması 1996. ÖDP hayata başladığında Sovyet, Çin, Arnavutluk veya başka başarısız olduğunu gördüğümüz sosyalist devrim deneyimlerinin içinden gelmiş, gençlikleri o dünyada yoğrulmuş, yıllarca onun doğruluğuna inanmış insanlar ister istemez ne kadar değiştik deseler de o kadar hızlı değişemezlerdi. Ya da geçmişte bütünüyle gayrı samimiydiler.

- Değişmek istememiş de olabilirler?

- İstememiş de olabilirler. Değişmek de kolay değil. Düğmeye basarak değişmek öncekinin sahte olduğunu gösterir. Belki erkendi, belki böyle bir deneyim yaşanması yerindeydi, yapılmalıydı fakat bunun başarısız olmasını doğal karşılamak lâzım. Çünkü geçmişteki birikimlerin üzerinden oluşan bir deneyimdi. Bugün ise artık aradan geçen zamanın getirdiği bir mesafe var. O mesafenin getirdiği bir yeniden soğukkanlı şekilde kendi geçmişimizi değerlendirme imkânı var. Nerelerde daha fazla yanlış yapıldığı yanlışların tekrarından ders çıkartma imkânımız var. Ve tabiiki aynı zamanda da modernizmin küreselleşmeyle beraber yeni bir dünya yarattığı ve bu dünyanın kabul edilemez vasıflarının sosyalistler ya da insanlık açısından çok daha belirgin olduğu bir yerdeyiz. 1996'da bu bir slogandı, küreselleşmeye karşı bunun tehlikelerinin ifade edilmesi bir slogandı; çünkü bir kesim için de küreselleşme bir umuttu, açılımdı. Şimdi 15 sene geçti ve o neoliberal küreselleşmenin bütün yıkıcı sonuçlarını gördüğümüz bir dönemdeyiz. O bakımdan da belki şimdi zaman biraz daha uygun ve belki de sol daha olgun.

- Yeni sol parti Kürt sorununun çözümünde nasıl bir yol öneriyor?

- Kürt sorununa iki türlü yaklaşabiliriz. Birincisi Kürt sorunu Kürtlerin sorunudur ve onlar çözmelidir diye yaklaşabiliriz; böylece Türkiye'de sorunların sadece ilgili kişilerle yani Alevilerle Alevi sorununu çözmek, Kürtlerle Kürt sorununu çözmek, eşcinsellerle eşcinseller sorununu çözmek, kadınlarla kadın sorununu çözmek gibi bir tür kimlik korporatizmi diyebileceğimiz bir yaklaşıma teslim oluruz. Bizim savunduğumuz solun en önemli iddiası içinde bulunduğumuz toplumun insani sorunlarının tüm yurttaşların sorunları olmasıdır. Ve esas olarak da kendisi için demokrat olmayan hareketler olacaksak yani diğerkam hareketler olacaksak, demokrasiyi kendi çıkarımızı azamiye çıkartma amacı gütmeyen, genel ilkeler çerçevesinde bir toplumsal ve insanî, yeni medeniyetin yaşam tarzı olarak tasarlıyorsak o zaman Kürtlerin sorunlarının bizim hepimizin sorunu olduğu noktasından hareket etmemiz lâzım. O zaman şöyle bir şey karşımıza çıkıyor; Kürtler yurttaşlık hakları olarak diğer yurttaşlarla eşittirler. Ama bu Kemalist yahut milliyetçi ideolojinin söylediği gibi 'Kürtler zaten yurttaş olarak eşittirler' anlamına gelmiyor. Eşitlik tektip, matematiksel bir eşitlik olmak zorunda değil, bir eşittir bir noktasında değil, bir denklik üzerine farklılıklarımızın denkliği üzerine bir eşitlik kurmamız lâzım. Yani herkes Türkçe konuştuğu için Türkçe konuşmak zorunda olduğu için ve konuştuğu zaman eşittir dediğimiz zaman bu bir tahakkümün eşitlik kılıfı ardında empoze edilmesidir. Bizim eşitlik kavramımızın farklılıkların denkliği, o denkliğindeki eşitlik üzerine Kürdün Kürtçe konuşması, Türkün Türkçe konuşması, Alevilerin Aleviliğin ritüellerini yerine getirebilmesi, Sünnilerin Sünnilik ritüellerini özgürce yerine getirebilmesi üzerine oluşan bir yurttaşlık denkliği zeminidir savunduğumuz. Dolayısıyla Kürt sorununun aynı zamanda bir Türk sorunu olduğunu, tüm yurttaşların sorunu olduğunu, yurttaşlık hakları sorunu olduğunu gündeme getirmemiz gerekir. Ben milliyetçiliğin her türlüsüne karşı olmamız gerektiği kanaatindeyim. Burada hâkim kesim etnik milliyetçiliğine tepki olarak gelişen karşı milliyetçiliklerin de kendisini bir benzer milliyetçilik içinde ürettiği bunun da gelecekteki sorunların kaynağını oluşturabileceğini bilerek, milliyetçiliği her kesimdeki milliyetçi potansiyeli aşabilecek bir alan açmakla sol yükümlüdür.

- DTP bunu aşabildi mi?

- DTP'nin bunu aşabilmesi için demokratik çerçevede seçilmiş, önüne konan zorlukları, engelleri aşarak direnerek meclise girmiş bir partiye gösterilmesi gereken saygıyı ve eşit muameleyi göstermek gerekirdi, gösterilmedi. DTP'ye hep bir parya muamelesi yapıldı. Ne başbakan ne ana muhalefet partisi lideri DTP'yi muhatap almadılar. Meclise bu kadar zorluğa rağmen girme iradesi göstermiş bir partiyi muhatap bile almadılar. Onları muhatap almazsanız şu anlama gelir. Ya DTP kendisini aşarak dönüşümü sağlayacaktır, ama bu da çok kolay bir şey değil. DTP'den AKP'nin ve CHP'nin yapamadığı değişim iradesini beklemek de kolay değil. CHP'nin ve MHP'nin halini görüyorsunuz, AKP'nin nasıl değişmekte zorlandığını görüyorsunuz. O zaman DTP'nin kendi başına hem de bir de dışlanmışlık yükünü üzerinde taşıyarak bütünüyle değişmesini beklemek haksızlık. Değişim o yüzden beklenilenden az oldu. Ama elbette ki değişim ilaçla, kötekle, zorlamayla olacak bir şey değildir; aynı zamanda bir empati üzerine, karşılıklı diyalog üzerine değişirsiniz. Yoksa sürekli dışlanırsanız o dışlanma kimliğinize sarılırsınız daha fazla.

- Kurulacak partinin Kürt toplumsal muhalefetiyle kuracağı ilişki nasıl olmalı?

- Elbette Türkiye'de özgürlükçü, demokratik bir sol partinin, adalet ve dayanışmayı vicdan hareketi olarak kendini tanımlayan adalet ve dayanışma merkezli bir sol partinin Kürt sorununa bu Kürtlerin kendisinin çözmesi gereken bir iştir diye bakması sözkonusu olamaz. Ama böyle bir partinin kimlikler federasyonu olması da sözkonusu olamaz. Kimlikler federasyonunun ötesine geçebilmemiz lâzım. Bu kimlikleri koruyarak, geliştirerek ama aynı zamanda ortak kimliğimizi de pekiştirerek, ortaklığımızın kimliğini pekiştirerek var olabilmemiz lâzım. Böyle bir sol partinin sırtında bu ortaklığın kimlikleri yitirmeden eşit haklara sahip olduğu bir ortaklığın gerçekleştiği bir zemin olma yükümlülüğü var. Bunun yanında Kürtlerin esas, siyasal sorunu Kürt sorunu olan parti kurması da elbette mümkün olmalı. Bunlar birbirine ikame olacak şeyler değiller. Bazı Türkler sadece sorunlarının Kürt sorunu olduğunu ve esas olarak kendilerinin Kürt sorunu merkezli siyaset yapmak istediklerini de iddia edebilirler bu da onların hakkıdır dolayısıyla onların olduğu kanalda değil ama dediğim gibi bir ortak yurttaş hareketi kanalında yer alacak tüm Kürtlere, tüm Alevilere, erkeklere ve kadınlara, gençlere tüm Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarına, bu ilkeleri kabul edenlere kapısının açık olması lâzım. Dediğim gibi kapısı açık olup da efendim biz Kürt sorununu iktidara gelince halledeceğiz, şimdi amacımız iktidara gelmektir deyip de ne Ermeni sorununu ne de Kürt sorununu araçlaştırmamak gerek. Zaten yeni parti söyleminin arkasında önemli sâiklerden bir tanesi de her şeyi iktidara gelme perspektifine indirgemeyen bu günden bu toplumda ve hayatın her alanında değişimin koşullarını zorlayan ve iktidara gelmemiş olsa bile iktidarı değişim yönünde zorlayan bir parti olmalıdır. Her şey iktidara gelince çözülmez, siz iktidarda olmasanız da iktidarı değişim yönünde zorlayabilirsiniz ve eğer iktidar sizin değişim yönünde yaptığınız zorlamayı gerçekleştiriyorsa da bu yapılan değişimi inkâr etmek gereğini duymazsınız, bu hegemonik güç olmanın adıdır.

- Daha çok demokrasi mücadelesi ve özgürlükler üzerine odaklanıldığı gibi bir algı da var. Peki nasıl bir iktisadi politika ?

- İktisadi politikamız ne olacak deyip de bunu hayatta uygulamamak üzerine oluşmuş bir sol gelenek var dünyada. İktidarda olduğunuz zaman iktidarda olma koşullarınız sizin neyi yapacağınızı belirler. Önceden yaptıklarınız söyledikleriniz de iktidarda olma koşullarınızı belirler. Onun için iktisadi politikalarınızın ne olacağı konusunu şimdiden tartışmanın, konuşmanın çok önemi yok. Bunlar tamamen teorik boş tartışmalardır. Genel ilkelerden hareket ederek sol eşitlikle özgürlüğün beraber olabileceği bir iktisadi düzeni tasarlamak zorunda. Biz 20. yüzyılda eşitliğin özgürlüğe feda edildiği sosyalist rejimleri gördük. Yoksullukta veya sıkıntıda eşitlik yaratabilirsiniz, bazı haklarda eşitlik yaratabilirsiniz ancak özgürlüğün feda edilmesi bedeline rağmen elde edilen eşitlik bugün biraz nostaljik olarak anımsansa da Doğu Almanya'yı nostaljik olarak yaşayan Doğu Almanya'daki Almanlara bugün bir daha 1960'lara geri döner misiniz deseniz, dönmeye zorlasanız herhalde hiçbiri dönmek istemezler. O bir nostalji çünkü artık.
Solun en önemli kıstası iktisadi yaşamın insan amaçlı olmasıdır. Sermaye birikimini maksimize etmek, azamiye çıkartmak değil, insanların özgürlüklerinin ve refahlarının artmasına yönelik bir faaliyete girmesidir. Burada özel mülkiyeti lağvedersek bunu elde ederiz diyerek hareket edenlerin varlıklarının pek iç açıcı olmayan sonuçlarını gördük, dolayısıyla herhalde bu gün hiç kimse kalkıp da biz özel mülkiyeti lağvedeceğiz diye ortaya çıkma cüretini taşıyamaz, taşırsa da bunun sonuçlarının ne olacağını üç aşağı beş yukarı artık biliyoruz; dolayısıyla özel mülkiyetin lağvedilmesi yakın planda lağvedilmesi biçiminde herhalde solun artık idealinde yer almıyor. Özel mülkiyetin etkisinin, hakimiyetinin toplumsal kararlardaki önceliğinin azaltılması, yani özel mülkiyetin toplu yarar üzerinde bir hakimiyet oluşturmasına engel olunması, herhalde Türkiye’de ve başka ülkelerde solun iktisat politikalarındaki en önemli ilkesidir. Özel mülkiyetin empoze ettiği kendi özel sermaye birikiminin hedeflerine uygun politikaları gözü kapalı kabul etmek yerine bunların toplumsal ortak yarar açısından denetlenmesi, dizginlenmesi, engellenmesi, yönlendirilmesi. Dört tane ayrı şeyler bunlar; çünkü bazılarını engellemek gerekecektir, bazılarını denetlemek gerekecektir, bazılarını dizginlemek gerekecektir, bazılarını da yönlendirmek gerekecektir. Dördünü de duruma göre yapan; örneğin nükleer santral yapmak istemiyorsanız bunu engellersiniz ama bütün Türkiye’yi de rüzgar gülü santralleriyle donatmak da aynı zamanda başka sorunlar yaratacağı için onu da yönlendirmek zorundasınız. Yani bunun alternatifi de bütün Türkiye’nin rüzgar gülü santraline dönüşmesi değildir; enerji tüketiminin yönlendirilmesini elbette yapmak zorundasınız. Bunları bir ortak yarar kıstasından hareketle belirlemek gerekir. Solun politikası, iktisadın ortak yarara yönelik bir ivme içinde olmasıdır. Bireysel yararı ve bireysel özgürlükleri feda eden bir ortak yarardan bahsetmiyorum. Yani ulusal çıkarlar deyip, ulusal özgürlük, devlete özgürlük deyip de bireye özgürlüğü lağveden bir devletçi, milliyetçi faşizan bir ortak yarar kavramı değil elbette. Buna dikkat etmemiz lâzım, çünkü ortak yararın yüceltilmesi sadece sola özgü değildir. Faşistler de ortak yararı yücelterek bir dizi faşizan eylem yapabilirler. Onun için bireysel özgürlükleri lağvetmeyen, bunları inkar etmeyen, küçümsemeyen ama bireysel özgürlüklerin ortak yarara katkıda bulunmasını, bunların birbiriyle sinerji halinde tamamlayıcılık halinde olmasını sağlayacak politikalardır. Dayanışmadan bahsettiğimiz zaman dayanışma sadece insanların cebine para koymak değildir, dayanışma aynı zamanda örneğin tek başına yaşamak zorunda kalan yaşlılara toplumun elini uzatmasıdır. Sadece yoksullara para vermek değildir, yoksullara aynı zamanda sosyalleşme, toplumlaşma, toplumun içinde saygın ve dingin biçimde yer alma olanaklarını yaratmaktır. Açlıktan ölmelerini engellemek yeterli değildir insanların. Aynı zamanda toplum içinde eşit dingin konumda olmalarını sağlamaktır; dolayısıyla solun sadece iktidar politikasına indirgenmez bir sosyolojik iktisadi politikası olması gerektiğini söyleyebiliriz.

- Ergenekon davası süreci Türkiye'de solda da büyük bir ayrışmaya yol açtı. Solun Ergenekon'a yaklaşımı konusunda ne söylemek istersiniz?

- Ergenekon Davası'nda tavır çok açık. Bu dava Türkiye'de vesayetçi rejim davasıdır. Dolayısıyla özgürlükçü, demokrat solun bu davanın sonuna kadar üstüne gidilmesi, suçluların, darbe planlayanların, tedhiş eylemlerinde bulunanların-çünkü bunlar sadece darbe planlamakla kalmış değiller- Diyarbakır'da sadece taş atan çocuklara on beş yıl hapis isteniyor, bomba atanlara bunun daha fazlası istenmek gerekir. Dolayısıyla bu kişilerin toplumu korkutma, bastırma, yıldırmaya yönelik tedhiş eylemleri ve bu çerçevede iktidarı ele geçirmeye yönelik bir hareketlenme içinde olduklarını ve bunların içinde vesayet rejiminin en üst mevkilerine gelmiş kişilerin bulunduğunu, cezalandırılmaları gerektiğini ve AKP'nin bunların üzerine yeteri kadar gitmediğini ısrarla belirtmek sol açısından bir yükümlülüktür. Yalnız bu yükümlülük düşmanımın da âdil yargılanma hakkı olduğunu unutmadan söylenmesi gereken bir yükümlülük. Kendisi için demokrat değil herkes için demokrat olan diyoruz ya, suçlu için de haklar vardır ve bunun âdil yargılanma içinde çözülmesini aynı şekilde sahip çıkmak gerekir. Ceza mahkemesi yargılamasındaki en ciddi sorun olan uzun ve haksız tutuklamalara son vermek gerekir. Türkiye'de biz demokratlar insanların tutuklu kalmalarından memnun kalmamalıyız. Tutuklu olanların serbest bırakılmasını bir affetme olarak algılamamalıyız. Tutukluluk hali istisnâi bir haldir, suçluluk haline tekâbül etmez. Dolayısıyla âdil yargılanma çerçevesinde Ergenekon davasında gündeme gelen haksız uzun tutuklamaların aslında solun 1960'larda, 1970'lerde hatta 80'lerde Devrimci Yol davasında yıllarca mahkemeye çıkmadan tutuklu kaldıklarını hatırlarsak veyahut bugün dahi çeşitli küçük sol örgütlerle ilgili yapılan tutuklamalarda 1 yıl 2 yıl iddianame bekleyen tutukluların olduğunu hatırlarsak Ergenekon davasında da tutukluluk halinin bir istisnâi hal olması gerektiğini, savcıların iddianameleri etkili biçimde ve sadece gerçekten suç teşkil eden kanıtları iddianameye koyarak hazırlamaları gerektiğini, yoksa her türlü bilgiyi iddianameye boca ederek bir tür iddianameyi toplu teşhir aracı olarak kullanmamaları gerektiğini, tüm bunların Türkiye'deki adli yargıda çok ciddi sorunların var olduğunu gösterdiğini söylememize engel değil. Ergenekon davasının sonuna kadar üzerine gidilmesini talep etmek aynı zamanda Türkiye'deki adli yargının Ergenekon zanlıları için ve diğer tüm zanlılar için çok ters ve etkisiz çalıştığını, âdil çalışmadığını hatırlatabiliriz.

- Özgürlükçü, demokrat sol yeterli tepkiyi gösterebildi mi? Bu sürece yeteri kadar müdâhil olabildi mi?

- Maalesef. 1997'de Susurluk kazası olduğunda gösterdiğimiz tepkiyi bugün yeteri kadar göstermiyoruz. Bunun bazı nedenleri var. Susurluk'ta mahkemeler başlamamıştı, mahkemeler başlasın diye hareket etmiştik. Şimdi insanların mobilize olmamalarının nedeni de mahkemelerin başlamış olması olabilir. Daha fazla ne talep edebiliriz tepkisi olabilir. Motivasyon eksikliğinde bunu da dikkate almak lazım. Susurluk davasında yargılanma olmadı. Kutlu Savaş'ın verdiği bir rapor vardı ve o raporlarda kaldık. Bugün yargılamaların olması belki de insanları daha az motive ediyordur harekete geçme konusunda. İkincisi solun bir kesimi Susurluk davasında olanın aksine solun bir kesimindeki AKP düşmanlığı hatta bir sınıfsal AKP korkusu onda AKP'ye karşı bir cephe olarak algıladığı Ergenekoncuların o kadar kötü insanlar olmadıkları algısına yol açıyor. Bu solun bir kesiminin içinde taşıdığı otoriter, devletçi, elitist damarın bir AKP tepkisiyle dışa vurmasının bir sonucu. Bunun en yoğun yaşandığı yerlerin İzmir ve çevresi olduğunu görüyoruz ama maalesef sadece oralar da değil.

Ömer Madra, Beyoğlu Yeni Sol'un Konuğu Oluyor

Küresel ısınmaya karşı toplumsal duyarlılığı arttırmak amacıyla yaptığı çalışmalarla tanınan Açık Radyo kurucusu Ömer Madra, Beyoğlu Yeni Sol Lokaline konuk oluyor..

Son olarak Kopenhag'da düzenlenen İklim Zirvesi'ni bir aktivist ve Açık Radyo çalışanı olarak izleyen Madra'nın konuşmacı olacağı toplantı saat 18 Ocak Pazartesi Günü saat 19.30'da başlıyor.


Yer: Yeni Sol Beyoğlu Lokali (Süslü Saksı Sokak No 13 Kat 2 Beyoğlu İstanbul)




16 Ocak 2010 Cumartesi

Hrant Dink'i Anma Paneli

"HRANT DİNK VE TÜRKİYE'DE DEMOKRATLIK"

Prof.Dr. Fuat Keyman
Prof.Dr. Ahmet İnsel
Ali Bayramoğlu
Rober Koptaş

Tarih: 18 Ocak 2010 Pazartesi
Saat: 19.00
Yer: Bilgi Üniversitesi Dolapdere Kampüsü Salon BS1

14 Ocak 2010 Perşembe

Yeni Sol Gençlik'ten Hrant Dink'i Anma Etkinliği
























“o ki bir fincan tuz istemişti yalnızca komşudan       
şimdi tuzlu bir nehir akıyor kalan ömürler arasından”

Tetiği çekenlerin arkasındaki karanlığın, silahın asıl sahiplerinin yargılanmasını istiyoruz.
Katili ‘kahraman’ gibi ağırlayanların, Hrant Dink’in öldürüleceğini çok önceden bilen resmî görevlilerin korunmasını değil yargılanmasını istiyoruz.
Mahkeme sürecinde ciddi hiçbir ilerleme kaydedilmediğini görüyoruz.
İstenilen unutmamız, davanın peşinde koşmaktan bezmemiz, usanmamız...
Adalet arayışımız sürüyor... Unutmuyoruz, vazgeçmiyoruz!
15 Ocak’ta Hrant’ı anmak, davanın gidişatı üzerine konuşmak, adalet arayışını büyütmek için buluşuyoruz.

Belgesel- Ümit Kıvanç:
“19 Ocak’tan 19 Ocak’a”

Panel : “Bu dava ne zaman başlayacak?”
Fethiye Çetin
Karin Karakaşlı
Sayat Tek

Tarih: 15 Ocak Cuma
Saat: 19.00
Yer: Makine Mühendisleri Odası (İpek Sokak No:9 Kat:4 Beyoğlu)

İletişim:
yenisolgenclik@gmail.com
http://yenisolgenclik.blogspot.com/

11 Ocak 2010 Pazartesi

SHP Genel Başkanı Hüseyin Ergün’ün, 09 Ocak 2010 günü Parti Meclisi’nde Yaptığı Konuşma

Sayın medya mensupları,
Sayın Konuklar,
Sevgili Parti Meclisi Üyesi Arkadaşlarım,
Bir Azeri halk sözü var: Bir gecem yoktur ki eski derdimle yatam, diyor. Türkiye’nin de eski derdiyle yattığı bir günü yok.
Burada anlatılmak istenen hayatın yeni sorunlar üretmesi değil. Burada kastedilen, olağan olmayan sorunlar. Türkiye şimdi böyle bir durumda.
Bir rejim bunalımı yaşıyoruz. Çünkü hükümet yönetemiyor. Muhalefet güven vermiyor. Sorunlar çözülmüyor.
Bir buçuk yıl önce %47 oy ile Meclis’te koltukların %62’sini elde eden AKP hükümet oldu, ama iktidar olamadı.  2006’dan beri hükümet felç. Hiçbir konuda bir sonuç alamadı. İşte türban konusu; işte anayasa değişikliği, işte alevi açılımı, işte Kürt açılımı, İşte Avrupa Birliği tam üyelik müzakereleri,…
Kaç defa söyledik: İktidar Kürt Sorununun çözümünde adım atmak istiyorsa; hak ve özgürlük kısıtlamalarını kaldırmakla işe başlasın. Kürt Açılımı diyor: seçilmiş belediye başkanlarını ellerine kelepçe vurarak gözaltına alıyor…  Bu mu Kürt Açılımı?
Dünkü gazetelerde,  bazı konularda hükümetin atak yapacağı haberi vardı:
  • Referandumu kolaylaştırarak anayasa değişikliğine gitmek,
  • Parti kapatmayı zorlaştırmak,
  • Yüksek Askeri Şura Kararlarını yargı denetimine açmak,
  • Memurlara toplu sözleşme ve grev hakkı tanımak,
  • 100 Türkiye milletvekili ile her görüşün Mecliste temsiline yol açmak..
AKP iktidarı, 7 yılı bitirdi; sekizinci yılından yiyor. Yukarıdaki vaadlerin hepsi, 2002 yılı seçim bildirgesinde var.
Keşke, 7 yılda yapamadıklarını, şimdi  yapsalar ve biz de alkışlasak.. Ama yapamayacaklar.
Örneğin, memurlara toplu sözleşme ve grev hakkı zaten yasal. Türkiye’nin imzaladığı uluslar arası anlaşmalarda bu var. Anayasa’da uluslar arası anlaşmalar iç hukuktan üstündür yazıyor. Ama uygulanmıyor. Ne yapılıyor, hakkını isteyen işçilerin üzerine polis copla, biber gazıyla saldırıyor.
Bırakın onları, Yargıtay’ın eksik 34 üyesini tamamlayamıyor.
Ülkenin orasında burasında halk arasında çatışmalar çıkıyor; bunun çoğu da hükümetin kamu güçlerini zorbalık ve baskı aracı olarak kullanmasından doğuyor.
Hükmet halkın oyuna sahip çıkamıyor. Anayasa ile belirlenmiş yetkilerini kullanamıyor. İktidar muktedir değil. Muktedir olsaydı, Türkiye’yi İstikrarsızlaştırma Planındaki imzanın –yaygın deyişle ıslak imzanın- gerçekliği konusunda hata yapan, gemiden tehditler yağdıran Genel Kurmay Başkanı’nı görevden alırdı. Seçim Bildirgesindeki, hükümet programındaki işleri yapardı…
Başbakan, Genel Kurmay Başkanı ile ziyaret/iade-i ziyaretlerde icazet almaya çalışıyor.. Şimdi sormak gerekiyor: Sayın Başbakan, gazetelerde yeralan girişimleri, sayın Genel Kurmay Başkanı’na sordunuz mu?  Oradan icazet aldınız mı? Bütün millet biliyor ki, oradan icazet almadığınız hiçbir şeyi yapamıyorsunuz: 
Öte yandan, Muhalefet güven vermiyor: tek yapabildiği, iktidarla ağız dalaşı.. Demokratik açılımlara set çekiyor; fail-i meçhullerden, darbe hazırlıklarından yargılananlara kol kanat geriyor. Onun için de seçmenin ne aklını ne de gönlünü kazanabiliyor. Bir de kalkmış seçim istiyor. Düşünmüyor ki,  bu gidişle barajın altına düşecek.
Sırası gelmişken; bu seçim kanunu ve bu siyasi partiler kanunu ile, bu meclis gibi, seçilecek meclisin de demokratik meşruiyeti olmayacaktır.   
100 Türkiye Milletvekilliği, seçim sistemindeki adaletsizliğe çözüm değildir.
  • Seçmen iradesini çarpıtan sistem son bulmalıdır. Oy değerlendirmelerinde ve hazine yardımında baraj kaldırılmalıdır.
  • 2002 seçimlerinde oyların %45’i meclise yansımamıştır.  Başkasının oyu ile seçilenler, Meclis koltuklarını işgal etmiştir. Halen de bir kısım Meclis koltuğu, seçim kanunundaki çarpıklıktan doğan işgal altındadır.  İşgale yol açan seçim barajı kaldırılmalıdır.
  • Milletvekilleri, Genel Başkanların kapıkulu olmaktan çıkarılmalıdır. Demokratik bir ön seçim yasalaştırılmalıdır.
Evet: 1. İktidar yönetemiyor; muktedir değil. 2. Muhalefet güven vermiyor; çözümcü değil, polemikçi. 3. Sonuç olarak, Türkiye sorunlarını çözemiyor.  Bu rejim bunalımıdır.
Tam bu sırada, Çağdaş Solda Büyük Buluşma’nın gerçekleşme yoluna girmiş olması, “bulunur kurtaracak bahtı kara maderini”   dizesini anımsatıyor.

Çağdaş Solda Büyük Buluşma çalışmaları kapsamında, önceki gün,
*Nasıl Bir Türkiye İstiyoruz Grubu,
*10 Aralık Hareketi,
 *Yenisol ve
*SHP olarak
bir araya geldik. On ay önce başlayan bir süreci, önümüzdeki bir ay içinde sonuçlandıracağız. Böylelikle, Türkiye’de:
  • Yelpazenin solundaki boşluk dolacak.
  • Türkiye, gerçekten sivil, gerçekten demokrat, gerçekten barışçı, gerçekten özgürlükçü, gerçekten eşitlikçi ve gerçekten kalkınmacı bir siyasal seçeneğe kavuşacak.
  • Rejim bunalımının aşılması da böylece başlayacak.
Hepinizi sevgilerimle selamlıyorum.

10 Ocak 2010 Pazar

7 Ocak 2010 Perşembe

İ.T.Ü öğrencileriyiz, yeni bir sol için bir aradayız!

Eşitlikçi, özgürlükçü, demokrat, yeni bir sol yapının gerekli olduğunu düşünen İ.T.Ü öğrencileri olarak 30 Aralık günü saat 17.00'da bir araya geldik.

Hem tanıştığımız hem de mevcut durumu, yapabileceklerimizi değerlendirdiğimiz toplantının başlıkları;

  • Türkiye'nin ve dünyanın güncel kültürel, ekonomik ve sosyal yapısı
  • Üniversitelerin ve öğrencilerin durumu
  • Yeni bir sol kültürün inşası adına İ.T.Ü özelinde ve genelde yapabileceklerimiz

şeklinde özetlenebilir.

Hepimiz; otoriteryanizmin, militarizmin, paramiliter güçlerin, cinsiyetçiliğin, neoliberal politikaların ve dinci-milliyetçi muhafazakarlığın birlikte değerlendirilmesi gerektiğini ve bu baskıların karşısına ancak toplum içinde gelişen bir sol kültürün çıkabileceğini ayrı ayrı vurguladık.

Düşlediğimiz sol kültürün ise ancak daha çok diyalog ile yaratılabileceği inancıyla sık sık bir araya gelmeye ve yaşadığımız alana, bireylere temas eden eylemler üretmeye karar verdik.

İlk adımı, dostumuzu öldüren zihniyetin yeniden ifşası için atacağız. 19 Ocak'ta düzenlenecek Hrant Dink anmasının  İ.T.Ü'de duyurusunu yapacağız.

İrtibat: 0505 694 15 36

Yeni Sol İstanbul Buluşmaları

Eşitlikçi ve özgürlükçü bir sol merkez yaratmak, kitlesel bir sol parti kurmak amacıyla yaptığımız çalışmalar yeni yılda da hızla devam ediyor. Umudu birlikte büyüteceğimiz bir yıl dileklerimizle, İstanbul ilçelerindeki buluşmalarımıza tüm genç arkadaşlarımızı da davet ediyoruz.


FATİH

Tarih: 7 Ocak 2010 Perşembe
Saat: 19:30
Yer: Yeni Sol Lokali, Süslü Saksı Sok. No: 13 Kat: 2 Beyoğlu

Bu toplantıda ön gündem şöyle önerilmektedir:

  • Bilgilendirme - Değerlendirme
  • Yeni Sol Fatih Temas Heyeti'nin oluşturulması


BAHÇELİEVLER

Tarih: 8 Ocak 2010 Cuma
Saat: 19.00
Yer: Eğitim-Sen İstanbul 1 Nolu Şube Lokali
Çalışlar Cad. Arzum Apt. No:55 Bahçeliever (Ziraat Bankası Karşısı)

İletişim:
Cahit Ataş: 0 505 260 36 57
Namık Gedik: 0 536 647 98 32


ŞİŞLİ

Tarih: 8 Ocak 2010 Cuma
Saat: 19.00
Yer: SHP Şişli İlçe binası Abide-i Hürriyet Cad. Hasat Sok. No:2 Kat:5 Şişli
(Şişli Camii'ni arkanıza aldığınızda karşınızdaki sokağa girince sağdaki bina)

İletişim: 0555 423 74 07


BEYOĞLU

Açış Konuşması: Yüksel Taşkın

Tarih: 9 Ocak 2010 Cumartesi
Saat: 12.00-15.00
Yer: TMMOB Mak. Müh. İst. Şb. (İpek Sok. No: 9 Kat: 4 Beyoğlu)


KÜÇÜKÇEKMECE

Tarih: 9 Ocak 2010 Cumartesi
Saat: 17.00
Yer: DİSK Birleşik Metal İş Sendikası Sefaköy Şubesi
Kemal Paşa Mah. Halkalı Cad. Özbey Sok. Genç İşhanı No:119 Sefaköy/Küçükçekmece (İş Bankası Karşısı)

İletişim:
Cahit Ataş: 0 505 260 36 57
Emin Ekinci: 0505 747 11 76


ÜSKÜDAR

Konuşmacılar: Çağatay Anadol / Berna Tezcan / Fehim Caculi

Tarih: 9 Ocak 2010 Cumartesi
Saat: 15.00 – 17.00
Yer: Altunizade  Petrol-İş Sendikası Genel Merkezi
(Altunizade Mah. Kuşbakışı Cad. No:23 Üsküdar- İSTANBUL)

İletişim:
Erol Karakoç: 0536 583 80 22
Sibel Erduman: 0533 714 52 89


ÜMRANİYE

Ümraniye ve çevre ilçelerinden katılabilecek bütün arkadaşları, dostları bekliyoruz.

Konuşmacı: Erol Katırcıoğlu

Tarih: 10 Ocak 2010 Pazar
Saat: 14.00
Yer: ÜSDEM (Ümraniye Sosyal Dayanışma ve Eğitim Merkezi)
Çakmak Mah. Mithatpaşa Cad. No: 5 Gök İş Merkezi Kat: 3 Tel: 0 216 329 7675
(Armağanevler-Site tarafında, cadde üstü, Turyap’ın üst katı)

ÜSDEM, Ümraniye'den Dudullu'ya minübüs-otobüs gidiş yolu olarak da bilinen Mithatpaşa Caddesi üzerinde,  (Hotel Masi'nin karşısı) Başak Sok. girişinde, caddeye cepheli 4 katlı cam giydirme binanın 3 ve 4. katıdır. Binanın  giriş katında İstanbul Fırat Plastik, ikinci katında TURYAP, üçüncü katında da biz varız.
İkinci çevre yolu ve Ümraniye Tepeüstü yönünden gelecekler, Çakmak Köprüsü'nü (Ümraniye'ye gidiş yönünde olacaklar çünkü) geçtikten sonra ilk soldan Mithatpaşa Caddesi'ne dönecekler.

İletişim:
Rafet: 0542 323 42 14
Fatma: 0535 656 89 37


BEYKOZ

Tarih: 10 Ocak 2010 Pazar
Saat: 14.00
Yer: Karagözsırtı Manzara Kafe

İletişim:
Uğur Tecimer: 0546 401 96 32


KAĞITHANE - EYÜP

Tarih: 11 Ocak 2010 Pazartesi
Saat: 19.30
Yer: Perpa Ticaret Merkezi Kat:13 (Persiad Lokali)
Danışmanın yanındaki asansörden 13. kata çıkınca solda

İletişim
Önder Bayram: 0532 421 59 09
Hasan Kayım: 0537 363 30 93
Nazım Öztürk: 0533 560 06 41
Aydın Doruk: 0532 210 41 42

6 Ocak 2010 Çarşamba

Ufuk Uras: 'Açılım açmaza sıkıştırıldı'


Fotoğraf: Zübeyde Kılıç, Sami Evren, Ufuk Uras, Mithat Sancar ve Saruhan Oluç basın toplantısında...

BDP İstanbul Milletvekili Ufuk Uras, demokratik açılımın açmaza sıkıştırıldığını belirterek Meclis’in bu kısır döngüyü aşması gerektiğini söyledi. BDP ile dayanışma ilişkisini sürdüreceğini belirten Uras, Yeni Sol Parti çalışmalarına destek vereceğini söyledi.

Grup oluşturması için geçtiğimiz günlerde BDP'ye katılan İstanbul Milletvekili Ufuk Uras, KESK Genel Başkanı Sami Evren, Prof. Dr.Mithat Sancar, Eğitim Sen Genel Başkanı Zübeyde Kılıç ve Yeni Sol Parti Temas Heyetinden Saruhan Oluç ile birlikte TBMM'de bir basın toplantısı düzenledi. Yeni yılda yeni bir başlangıç yapmak istediklerini, bir kez daha Türkiye’nin geleceğini, barış içinde ve eşit koşullarda bir arada yaşama umudunu tehlikeye atan gelişmelere izin vermemek için çabaladıklarını söyleyen Uras, şunları söyledi:

“Demokratik açılım 2009’un son günlerinde bir kez daha açmaza sıkıştırıldı. Ama hepimiz biliyoruz ki aslında açmaza alınan ortak geleceğimizdir. TBMM Bu kısır döngüyü aşmalı, kendisine bağlanan umutları boşa çıkartmamalıdır. Toplumsal sorunların çözümünü asker ve yargı alanına terk eden pasif izleyicilik konumuna sürüklenmemelidir. Bu durum zaten zayıf olan demokrasimize ve onun kurumlarına olan inancın daha da aşınmasına neden oluyor.”

90 yıllık Meclis’te bir sosyalist milletvekili olarak olan bitene seyirce kalamayacağını söyleyen Uras, “Çatışmaların tüm ülke sathına yayılması, mağdurların ve ezenlerin etnik temelde bölünmesi tehlikesi karşısında, bu olumsuz yönelimi engelleyecek politikalar geliştirmek, siyasetle ilgilenen herkesin öncelikli görevidir. Mevcut siyasal partilere köklü eleştiriler yönelten ve bu ülkeye demokrasi, adalet, eşitlik ve özgürlük getirme iddiasını taşıyanların başka türlü davranması mümkün değildir” dedi.

Barış ve demokrasi sürecinin tıkanıklıktan çıkmasına katkıda bulunmak, sorunların TBMM çatısı altında tartışılmasına ve çözüm bulunmasına yol açmak amacıyla Meclis’te grup kurması için BDP’ye katıldığını ifade eden Uras, “Umuyorum ki geleceğimiz hakkında endişe duyan her sorumlu yurttaş ve siyasal partinin sergileyeceği kararlılık ve çabayla, barış ve umut yeniden ortak rüyamız olur ve Türkiye karanlık günlerini kısa zamanda geride bırakır” dedi.

BDP ile dayanışma ilişkisi sürecek...

İstanbul Milletvekili Ufuk Uras, gazetecilerin BDP’de görev alıp almayacağına yönelik bir sorusuna “Bir dayanışma ilişkisi olarak sürecek ilişkimiz” karşılığını verdi. Yeni sol parti girişimi ile ilişkisinin bundan sonra nasıl süreceğinin sorulması üzerine de Uras “Arkadaşların mücadelesine destek vereceğiz” dedi.

Basın toplantısına katılan Yeni Sol Parti Girişimi temas Heyetinden Prof. Dr. Mithat Sancar ise aynı soruya “Yine birlikte yürüyoruz. Bu çalışma sürecek. Ufuk Uras da bunun bir parçasıdır. BDP'de olması bu durumu değiştirmiyor. Kendisi baştan beri içindedir, aynı şekilde bütün gücü ve ağırlığıyla bu çalışmanın içinde yer alacaktı. Oradaki etik ve hukuksal sınırlamalar dışında herhangi bir değişiklik görmüyoruz” karşılığını verdi.

Ufuk Uras'ın basın açıklaması şöyle:

'UMUT YENİDEN ORTAK RÜYAMIZ OLSUN'

"Yeni bir yılda, yeni bir başlangıç yapmak istiyoruz. Bir kez daha Türkiye'nin geleceğini, barış içinde ve eşit koşullarda bir arada yaşama umudunu tehlikeye atan gelişmelere izin vermemek için çabalıyoruz.

Ağır kayıplar ve acı derslerle geride bıraktığımız onyılların hepimize şiddetten çıkış yolunun demokratik zeminde bulunduğunu göstermiş olması umudunu taşıyoruz.

Geçtiğimiz ilkbaharda 'İyi şeyler olacak' müjdesiyle başlayan 'Demokratik Açılım', 2009'un son günlerinde bir kez daha açmaza sıkıştırıldı. Ama hepimiz biliyoruz ki, aslında açmaza alınan ortak geleceğimizdir.

Yılın ilk günlerinde bir kez daha söylemek istiyorum ki, TBMM, bu kısır döngüyü aşmalı, kendisine bağlanan umutları boşa çıkartmamalıdır. Toplumsal sorunların çözümünü asker ve yargı alanına terk eden pasif izleyicilik konumuna sürüklenmemelidir. Bu durum, zaten zayıf olan demokrasimize ve onun kurumlarına olan inancın daha da aşınmasına neden oluyor.

90 yıllık bu Meclis'teki bir sosyalist milletvekili olarak olan bitene seyirci kalamazdım. Çatışmaların tüm ülke sathına yayılması, mağdurların ve ezilenlerin etnik temelde bölünmesi tehlikesi karşısında, bu olumsuz yönelimi engelleyecek politikalar geliştirmek siyasetle ilgilenen herkesin öncelikli görevidir. Mevcut siyasal partilere köklü eleştiriler yönelten ve bu ülkeye demokrasi, adalet, eşitlik ve özgürlük getirme iddiasını taşıyanların başka türlü davranması mümkün değildir.

Barış ve demokrasi sürecinin tıkanıklıktan çıkmasına katkıda bulunmak, sorunların TBMM çatısı altında tartışılmasına ve çözüm bulunmasına yol açmak amacıyla, Barış ve Demokrasi Partisi'nin TBMM'de grup kurma imkanına kavuşması için küçük bir adım atarak, bu partiye katıldım.

Umuyorum ki, geleceğimiz hakkında endişe duyan her sorumlu yurttaş ve siyasal partinin sergileyeceği kararlılık ve çabayla, barış ve umut yeniden ortak rüyamız olur ve Türkiye karanlık günlerini kısa zamanda geride bırakır.

Umuyorum ki, başta hükümet olmak üzere TBMM'deki tüm partiler sorunları derinleştiren kimi idari uygulamalara son verilmesi ve kimi genelgelerin kaldırılması, 367 oy gerektirmeyen kimi yasaların değiştirilmesi adımlarını atarak barışa bir şans tanıyabilir. Bu yönelim, şiddeti reddeden, barış ve demokrasiden yana olan herkesin ve her parlamenterin öncelikli görevidir.

Umuyorum ki, kimsenin aç ve açıkta kalmadığı, adalet ve özgürlüğün sınırsızca solunduğu, sorunların serbestçe tartışıldığı, kimsenin dinsel ve etnik kimliğini gizlemediği, hiç kimseye istemediği bir kimliğin zorla dayatılmadığı, tarihiyle ve komşularıyla barışık, özgür ve demokratik bir Türkiye'ye giden yolun açılması mümkün olur.

Dün olduğu gibi bugün de bu umutları gerçek kılmak için mücadele etmeyi, barış, demokrasi, adalet, eşitlik ve özgürlük mücadelesinin TBMM içindeki sözcülerinden olmayı ve bu uğurda mücadele edenlerle yan yana durmayı kararlılıkla sürdürmeye devam edeceğim."

Turnusol

Yeni Sol Beşiktaş Buluşması

Beşiktaş Yeni Sol çalışmalarına katılmak isteyen tüm arkadaşlarımızı bekliyoruz.


Toplantı yeri: Yeni Sol Lokalı, Süslü Saksı Sokak No. 13 Kat: 2 Beyoğlu
Tarih : 6 Ocak 2010  Çarşamba
Saat : 19:30


Bu toplantıda ön gündem şöyle önerilmektedir:
  • Önceki toplantı kararları gercekleşme durumu
  • Bilgilendirme/Değerlendirme
    - 2 Ocak  Sekreterya Toplantısı
    - Yeni Sol Toplantıları (Kağıthane, Beyoğlu)
  • Beşiktaş Temas Heyeti genişleme çalışmaları 
  • Beşiktaş Yeni Sol Buluşma Toplantısı organizasyonu
  • Toplantı sırasında önerilecek diğer gündem maddeleri
  • Gelecek toplantının gündeminin tesbiti


4 Ocak 2010 Pazartesi

Yeni Sol Zeytinburnu Buluşması

Ahmet İnsel ve Aydın Engin'in katılacağı toplantı forum şeklinde yapılacak. Zeytinburnulular Teksif sendikasındaki toplantıya katılmaya, eşit bireyler olarak solun merkezini birlikte inşa etmeye davet ediliyor.

Solun merkezini yaratmak, yeni sol bir siyasal hareket oluşturmak amacıyla, 4 Temmuz 2009’da bir deklarasyonla atılan ilk adım, katılımlarla ve açık toplantılarla genişleyerek sürüyor. Bu toplantılarda Merkezi Temas Heyeti üyeleri tarafından sunuşlar yapıldıktan sonra, yurttaşlara söz veriiyor , demokrasi, özgürlük, adalet, eşitlik, kardeşlik ve barış için solun merkezini birlikte kurmaya davet ediliyor.

Zeytinburnu forumu...

"Sol değerlerimizin ancak ve ancak katılımcı ve demokratik süreçlerde hayat bulacağına inanıyor, sizi eşitlerden birisi olarak aramıza katılmaya ve solun merkezini birlikte inşa etmeye davet ediyoruz" diyen Yeni Sol Parti Zeytinburnu girişimcileri, bir duyuru yayınlayarak, Zeytinburnuluları Aydın Engin ve Ahmet İnsel’in sunuş konuşması yapacağı “Nasıl bir sol parti?” konulu foruma katılarak katkıda bulunmaya davet etti.

Toplantı, 4 Ocak Pazartesi saat 19.30'dan itibaren Zeytinburnu Tren istasyonu Karşısındaki TEKSİF sendikası salonunda yapılacak.

Yeni Sol Gençlik Buluşması Yapıldı



İstanbul'da yapılan yeni sol öğrenci gençlik buluşmasına Nil mutluer, Ahmet İnsel ve Ufuk Uras konuşmacı olarak katıldı. Gençler nasıl bir siyaset ve parti istediklerini anlattılar.


Cihat Demirtaş - İSTANBUL

Yeni Sol Parti çalışmaları kapsamında gerçekleştirilen 'Öğrenciler Yeni Solda Buluşuyor' toplantısı 26 Aralık Cumartesi günü İstanbul'da gerçekleşti. Altunizade'deki Petrol-İş Genel Merkezi salonunda yapılan toplantıya çeşitli üniversite ve liselerden öğrenci gençler katıldı. Merkezi Temas Heyetinden Milletvekili Ufuk Uras, ve öğretim üyeleri Ahmet İnsel ile Nil Mutluer sürece dair bilgileri gençlerle paylaştılar. Daha sonra öğrenciler nasıl bir sol ve parti istediklerini tartıştılar.

Toplantının ilk bölümünde sırasıyla Ahmet İnsel, Nil Mutluer ve Ufuk Uras birer konuşma yaptılar.

Ahmet İnsel: 'Milliyetçilik Türkiye solunda bir bir virüstür'

Galatasaray Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet İnsel yeni bir sol partinin gerekliliğine işaret ederek "1960'larda emperyalizme karşı mücadele için bayrağı dik tutan arkadaşlarımızın çoğu bugün sıkı milliyetçi oldular. Milliyetçilikten kurtulmak için ulusalcılık lafını icat ettiler. Bize dayatılan sözde antiemperyalist, ulusalcı tavırlara teslim olmamamız lazım. Bunu içi boş bir enternasyonalizm adına değil, Tükiye'de yaşayanların birlikteliği adına yapmamız gerekiyor. Milliyetçilik Türkiye solunda bir bir virüstür" dedi.

Konuşmasında köklü toplumsal dönüşümlerin belli bir sürece yayıldığına da işaret eden İnsel, "Devrim, iktidarı ele geçirmekle olmaz. Devrim bir değişim ve yenilenme sürecidir. Eğer devrimciysek, başka bir dünya ve Türkiye'nin mümkün olduğunu biliyor ve istiyoruz demektir. Öyleyse, iktidar olmayı beklemeden bugün bu dünyayı değiştirmeliyiz" şeklinde konuştu.

Nil Mutluer: 'Bizim değil sizin ne istediğiniz süreci belirleyecek.'

İkinci sözü alan Nil Mutluer, daha çok salonda bulunan öğrencilerin sözlerini merak ettiğini ve bu sözlere yeni solun çok ihtiyacı olduğunu belirtti. Mutluer "Gündelik hayatı anlamak muhafazakarlığı, ayrımcılığı doğru algılamaktan geçiyor. Ortak değerlerden ayrımcılığa karşı durabilecek bir siyasete ihtiyacımız var" dedi.

Ufuk Uras: 'Gençlerin müdahil olması lazım'

İstanbul Milletvekili Ufuk Uras konuşmasında, "Zamanı gelmiş fikirden daha değerli bir şey yok. Gençlerin şimdi siyasete müdahil olması lazım. Devrimcilik, kendini aşmak anlamına geliyor. Amacımız, var olanı aşmaktır. Özgürlükçü sol düşün Türkiyenin makus kaderini değiştirme konusunda son derece kıymetlidir. Var olan realiteyle yüzleşmeyenlerin gelecek inşa etmesi mümkün değildir" dedi.

Ufuk Uras konuşmasında, Ankara'da eylemde olan Tekel işçileriyle görüşmesinden söz ederek şöyle dedi:

"Tekel işçileriyle beraberken, kapitalizmin tahribatının karşısında kapitalizmi tahrip etmekten daha anlamlı bir politika olmadığını konuştuk. Radikal bir düzen ve rejim eleştirisi üzerinden kendimizi büyütmemiz mümkündür. Bizi otoriter ve geleneksel soldan ayrıştıran temel nokta budur. Sömürüye karşı olmak yeterli değildir. Önemli olan nasıl karşı koyacağımızdır... Nasıl yapacağımızı tarihten gelen ses bize söylüyor; Tanrı, paşa, sultan bizi nasıl kurtarır, bizi kurtaracak olan kendi kollarımızdır..."

Gençler konuştu...

Toplantının ikinci bölümünde salonda bulunan gençler söz aldı. Mevcut deneylerden de söz eden öğrenciler nasıl bir sol parti istediklerini ayrıntılarıyla ifade ettiler. Kitlesel ve özgürlükçü bir gençlik mücadelesi örgütleyerek sürece destek olma niyetini ifade eden gençler, liselilere ve üniversitelilere yeni solda buluşma çağrısı yaptılar.

Eşitlikçi, özgürlükçü ve demokrat bir sol seçeneği yaratmak için biraraya geldiklerini söyleyen gençler; parasız, nitelikli ve anadilde eğitim için, YÖK'ün kaldırılması için, zorunlu din derslerinin kaldırılması için, darbe girişimlerine karşı, cinsiyetçi eğitime karşı, içinde mücadele edebilecekleri kitlesel bir sol partinin gerekliliğini vurguladılar.

Toplantının sonunda, atılan bu ilk güçlü adımın ardından daha geniş bir buluşmayı örgütlemek üzere 13 kişilik bir heyet oluşturuldu.


İrtibat için: yenisolgenclik@gmail.com